Saturday, January 30, 2010

The real italian job :DOLCE VITA

Bu kadar yemekten sonra sıra tabiki tatlı&espressoda. İtalyanlar keyif işini gerçekten iyi biliyor. Yaklaşık 3 saatlik siestalarında ne yapıyorlar gerçekten çok merak ediyorum. Önce keyif, sonra iş. Güzel yemek güzel şarap ve güzel tatlı. Kaç yaşına kadar yaşıyor bu italyanlar bi bakmak lazım :) Ve ne yapıp edip bir bahe bulup orda yaşamak lazım ;)

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı Roma'da bir başka. Biz de tam bir seramoni olan kahve keyfi, burda ayakta ve son hızda. Dondurma diye bildiğimiz şeyin ise İtalya'daki hemcinsleriyle uzaktan yakından alakası yokmuş meğer. En kısa zamanda yeni bir ad bulmalı Romadaki bu tada. Sırada şimdi en lokal, en popüler ve non-turistik lezzet durakları var.

Sant’ Eustachio

1938de kurulmuş bu küçücük dükkan hala bu kadar kalabalık



Roma'nın en iyi espressosunu yapan yerlerden biri olan Sant’ Eustachio, ne kadar mütevazi ise bir o kadar da popüler. Etrafta birçok cafe olmasına rağmen, kuyrukta zevkle bekleyen insan topluluğu orda. Adını aldığı PiazzaSant’ Eustachio'da hemen. Bu meydan ve çevresi gerçekten çok şık ve güzel. En beğendiğim yerlerden biri olan Piazza di Pietra'ya da çok yakın. Zaten gelecek postlarda paylaşacağım favori 2butiğimden biri de hemen orda.

Tazzo d'Oro



Roma'daki turistik duraklardan biri olan Pantheon'un hemen yanındaki Via degli Orfani'de bu nostaljik cafeye uğrayın ve değişik bir lezzeti tatmak adına granita di caffe` con panna yiyin. Altı kahve üstü krema mı rüya mı belli olmayan bu lezzet denemeye değer. Tartıyı neden koymuşlar hiiiç anlamadım :)

Giolitti



Roma'nın en iyi dondurmacısı olduğu fısıldandı kulağımıza. Fantastik boyutlardaki külahları, sayamadığım kadar çok çeşidi ve koccaman porsiyonlarıyla, daha yemeden göz doyuruyor. Diğer mekanlarda değil ama burda turiste rastladık baya. Mekanın namından mı, dikkat çeken geniş cephesinden mi ya da davetkar dekorasyonundan mıdır bilinmez. Notumuzu alalım; Via Uffici del Vicario, no: 40

Aşk Çeşmesi'nin etrafında bir sürü dondurmacı var. Ama La Gelateria San Crispino bir başka, biraz kenarda ama asıl lezzet onda. O kadar küçücük ki, önünden yürüyüp, görmeden gidebilirsiniz bile. Via della Panetteria, no:42'ye dikkat :

Tadilat nedeniyle kapalı olup gidemediğimiz, ama Roma'nın herhalde en popüler ve eski -1760lardan beri var- ve en keyif alınası diğer bir cafesi; Antico Caffe Greco. İspanyol merdivenlerinin hemen karşındaki Via Condotti'nin hemen başında sağda bulunan bu cafeye biz gidemedik ama sizin gidilecekler notlarınızda mutlaka bulunsun.

Friday, January 29, 2010

Buon appetito a Roma!

Yeni bir şehre gidildiğinde heralde en büyük zevklerden biri oranın en güzel yemeklerini yemek. Michelin yıldızlı restaurantları bir kenara parkedersek, geriye kalan yüzlerce mekandan hangisine gidilmesi gerektiği tam bir muamma. Ancak orda yıllarca okumuş, yaşamış, mümkünse yerlisi biri varsa şanlısınız. Sayısız restaurant, sayısız cafe, adım başı pizzacı olan Roma'ya gitmeden dersimizi çalıştık.

Bu kadar az günde doğru adresleri elimizle koymuş gibi bulduysak, bunun 2 ana kaynağı var biri 30 yıldır Roma'da yaşamış sevgili Filiz Kutlar'ın turistik olmayan en güzel, en mütevazi, en şık mekanları bizimle paylaşması, diğeri Angela Liguori'nin tesadüfen internette bulduğum Roma rehberi. Grazie mille segnorie!

Ve şimdi benim gözümden nerde ne yenir Roma gurme rehberi ;)

Babette; Roma'mdaki en güzel şey



Anlatılmaz yaşanır bir lezzet deneyimi. Size sadece yeri ve zamanını veriyorum. Giderseniz beni düşünün ve bir çatal da benim için yiyin yeter :) Haftaiçi saat: 15.00e kadar açık büfe öğle menüsü: 12 euro, haftasonu aynı açık büfe: 25euro. Bu fiyatlara herhangi bir pizzacıda sadece bir pizza yeniyor. Zaten paylaştığım bu saatler dışında burda da bu fiyatlara yemek imkansız. Aslına bakarsanız, asıl bonus fiyatta değil, lezzette. Bu yemeğe ne kadar olsa verilirdi zaten.

Babette, Piazza del Popolo'dan aşağı doğru inen en güzel caddelerden biri olan Via del Babuino üzerinde, hemen solunuzda kalan Via Margutta'da. Küçük bir not daha; Via del Babuino doğruca İspanyol merdivenlerine de iner.


EDY



EDY yine Babette tarzı şık bir restaurant. Yeri de hemen bir sonraki paralelde. Burada deniz mahsullü makarna yedik, ve her gittiğimiz yerde olduğu gibi 'vino della casa' içtik. Schtrudel tatlısı şiddetle tavsiye edilir. Buranın fiyatları Babette'e göre daha uygun, bir akşam mutlaka gidilmeli.


Campo di Fiori - Forno

Angela'nın Roma rehberinde gördüğüm bu fırın, Roma'nın en ince ve çıtır pizzasını yapıyor. İçerde oturmak için yer olmadığı gibi dışarda kenara ilişebileceğiniz bir yer bile bulmak zorken, öğle arası yemeğe çıkan insanların bu kuyruğa girip, 4e katlanıldığında anca bir hala ince bir tost kalınlığına gelen bu pizzayı ellerine alıp çıkma serüvenine bizde katıldık. Forno'nun hemen yan tarafında 2.bir şubesi daha var, burdaki kurabiyelerin tadını anlatmam mümkün değil. Canım çekiyor hala :)

Campo de Fiori'ye kadar gelmişken her biri bu meydana çıkan Via del Pellegrino, Via di Monserrato çevresindeki vintage ve tasarım butiklere de göz atmayı unutmayın :) Detaylar çok yakında offnegiysem.com'da :)




1869 yılından beri her sabah bu çiçek pazar kuruluyormuş Campo di Fiori'de. O kadar güzeller ki, hayalimde Roma'daki evimin cam kenarına yerleştirdim bile onları :)

Pizerria Baffetto


Pizerria Baffetto
, 6 euro ya hayatınızın pizzasını yersiniz gibi iddalı bir söylemle gittik ama maalesef kapalıydı :/ 2 adres var, burdan bakabilirsiniz. Sıradışı bir durum olduğunu düşünüyorum, her 2si de kapalıydı. Siz yine de şansınızı deneyin.


Pizzeria IVO, Trastevere




Trastevere'den burda daha önce bahsetmiştim. Via San Francesco a Ripa'da yer alan Pizzeria IVO buranın en bilindik pizzacısı. Burda yediğim mozerallıyı hayatımda başka yerde yemedim. :)


Al Leoncino

Son pizzacı durağımız Al Leoncino. Meşhur Via del Corso'nun hemen paralelindeki Via del Leoncino, no:28de. Hem ucuz hem de çok güzel, kapıda kuyruk olabilir, ama beklerseniz hemen sıra geliyor. Roma usulü enginar zamanıysa denenmeli; Carcioffio di Romana :)


Di Rienzo

Bu kadar yemek üstüne, son olarak da bir bar tavsiyesi :) Panteon meydanındaki Di Rienzo o meydanın en şık barı diye duyduk. Bizim şansımıza o gün kapalıydı maalesef. Aynı zamanda iyi yemek yenen bu lokantaya, prosecco ya da bir içki için gidilmeli. Bizimki başka bahara kaldı :)

Tuesday, January 26, 2010

Benvenuto a Roma


Yaklaşık 3 hafta önce, sabah 08.35 denizotobüsüyle işe gelirkene, duyduğum cezbedici uçak tarifesi, işe ayak basar basmaz Roma'ya biletleri burdan kapmama neden olmuştu. İyi ki de olmuş. Gitmeden önce türlü türlü endişelerim vardı, ama hiçbir aksilik olmadı, ve günlük güneşlik, 12-15derecelik Roma'da, 'ayak basmadığım sokak kalırsa arkamdan ağlar' diye düşünmüş olsam gerek, kmlerce yürüdüm yürüdüm yürüdüm. Git git bitmedi tabii, ama 4gece 4,5günlük tatilin tadı yeterince çıkarıldı.

Öncelikle Sabiha Gökçen'den kalkan Roma Fiumicono'ya direk sefer yapan, Rynair bütçesindeki Blu-express uçuşlarına bir göz atın derim. Maalesef şuan için sadece İstanbul-Roma seferleri var. Ama Roma'ya kadar gidip, ordan bir de Phuket'e uçarım diyorsanız, o da deli ama hala hesaplı bir tatil macerası olabilir. Hotel konusunda ise booking.com'dan mouse yordamıyla kalacak yer bulduysak da turnayı gözünden vurmuş kadar olduk. Ulaşımın kalbinin attığı Termini'ye 10, Repubblica'ya 5 adım olan, Via Nationale'de konumlanmış Everest Inn, bize lüks değil ama mütevazi, tertertemiz ve her yere yürüme mesafesindeki konumuyla zaten fazlasını sundu.
Yeri gelmişken küçük de bir dipnot; hotel rezervasyonlarını booking.com üzerinden değil de, direk hotel ile yaparsanız indirim şansınız mevcut.

İlk Roma seferini yapacaklar için 2.bir not daha. Havaalanından Termini'ye varış, Leonardo Express ile 30-35dk, 11 euro olup, trene binmem deyip, hemen bilet gişesinden shuttle opsiyonunu ısrarla isteyip, yine 30dkda, 15 euroya Termini'ye ulaşabilirsiniz.
Bu Termini denen yer, kendi içinde hem Haydarpaşa hem küçük bir Kadıköy tadında. İçinde bolca mağaza mevcut, tren saatinden biraz önce gidip, göz atılabilir.

Ulaşım bahsi kolay kolay kapanacağa benzemiyor :) Geldiniz bir güzel yerleştiniz. Her yer yürüme mesafesinde de olsa, illaki bir süre sora, ayaklar da isyan ediyor. İşte o zaman devreye, metro değil de otobüs girsin derim. Metro kirli, kalabalık ve bir Paris değil maalesef. Otobüsler ise daha sakin ve bizimkilerin aksine çok pratik ve sık. Roma'da yanınızda metro haritası kadar otobüs sefer sayılarının yazdığı küçük bir harita bulunmasında fayda var.

Friday, January 15, 2010

ilk durak Antalya/Belek




2010'un ilk şehir dışı gezisi Antalya/Belek'e oldu. İş gezmecesi kisvesi altında, deniz havası alındı, iş arkadaşlarıyla güzelce vakit geçirildi. Çoşkulu satış toplantılarına girildi çıkıldı, akşam düzenlenen eğlenmecelerde bol bol boy gösterildi, toplantı aralarında spaya kaçanlar gözlemlendi. Belek Susesi De Luxe Resort Spa&Golf Hotel'in içi de dışı da bir güzel keşfedildi.

Yaklaşık 600 kişiyle, oteli bizim doldurup taşırdığımız yetmiyormuş gibi, birkaç farklı futbolcu kampına da ev sahipliği yapan bu otelin bunca kişiye rağmen sakinliği, sessizliği baya iyi geldi. Yazın nasıl olur bilmem :) Her biri koccaman ve bir sürü havuzu olan bu otelin, plajı bana küçük geldi. Ben kendisi küçük, plajı büyük yerleri daha çok sevıyorum. Koccaman bir otelde kaybolmak değilde, koskoca plajında rahat rahat kaybolmak gibisi yok kanımca. Tatil tercihim daha mütevazi ve butik olsada, kış ortası bu dinginlik baya iyi geldi. Ocak ayında deniz havası almaya tee yurtdışından gelen turistleri garipsesemde, bu dinginliğin, spa şımartmacaları eşliğinde hakikaten bir çekiciliği var.

Saturday, January 9, 2010

gönlümdeki asıl meslek:kursiyerlik


Tam bir kursiyer insanıyım. Bana kalsa hayat boyu, kursa giderim. Dil de öğrenmek isterim zanaat de. İkizler burcundan mıdır, benim şıpsevdiliğimden midir bilinmez, devamlı bişiler öğrenip, yaratmak ve onları paylaşmak istiyorum. En bayıla bayıla gittiğim ve hayat boyu o büyülü atmosferinden çıkmak istemediğim yer ise Cam Ocağı! 2005te gittiğim kurstan geriye nurtopu gibi bir hobi çıktı; biu factory.

O bir yandan gelişe dursun, ben şimdi camlarımı yine kursa gidip kendi yapacağım gümüşlerle mi kombine etsem diye düşüne dururken, aniden vazgeçip, seramik kursuna gitmeye karar verdim! Tipik ben. En iyisi, en matrağı ya da en ustası hangisi bilmiyorum, ama bulduklarımı aşağıda paylaşma niyetindeyim. Denenmişi, görülmüşü, duyulmuşu varsa paylaşırsanız çok mutlu olurummm :) Sonra da sıra bu atölyeleri teker teker gezip, usta&çırak ilişkisini tekrar tatmaya gelecek, yehuu!!

Tasarımlarını beğendiğim, Pazart&Galata Tasarım'da keşfettiğim, bu dünyaya gel gel diye bağıran tasarımların birkaçı fotoğrafta, İstanbul'daki seramik sanatçılarının listesi ise aşağıda. Hadi paylaşa paylaşa büyüsün, benim gibi heveslilere kaynakça olsun.

be made ceramics
birsen canbaz
gezin kurtaran
deniz toraman
nuray ada
sibel baltacı

seramik bardaklar: Nuray Ada

Friday, January 8, 2010

3ü birarada, şimdiki sırf gezme tozmada


Off kardeşlerin kuzini geldi memleketten. Aramıza aldık tabii hemen, bu koca alemde yabancılık çeksin istemeyiz. Amma velakin kendini sık sık yenilesin, bize zaman ayırsın, gezsin tozsun, bulsun, okusun, görsün paylaşsın, Hürriyet Seyahat ekiydi, Travellerdı, LeCooldu, zevkine göre de olsa ne var ne yoksa takip etsin, boynuz kulağı geçşin, off nereye gitsem diyenlere fikir versin isteriz :)

Offnegiysem.com'u takip edenler benim seyahat gurusu olmadığımı, haftasonları eğlenmecelerimin yemek&sinema ile sınırlı olduğunu bilirler :) Ama ne demiştim bu sene herşey değişecek zira seneye hızlı bir giriş yaptım. Hep birlikte görücez bakalım, bu vaadlerin aslı astarı var mıdır :)

Çağatay Yolda kıvamında olmasamda düştüm gitti yollara :)